RAMAZAN'DA DİYET |
![]() |
![]() Ramazan ayının gelişiyle birlikte oruç tutanların günlük beslenme şekli birdenbire değişiverir. Genelde 3 öğünden ibaret olan günlük beslenme 2 öğüne düşerken özellikle kırmızı et, ekmek, pilav, makarna, hamur işleri, tatlı ve börek tüketimi artar. Buna karşılık meyve, sebze ve beyaz et tüketimi azalır. Oysa ki ister 3 öğün, isterseniz 2 öğün yiyin; günlük almanız gereken karbonhidrat, yağ, protein, vitamin ve mineral oranları hep aynı olmalıdır. Dengeli beslenerek 'Ramazan ayında hiç diyet olur mu?' diyenlere yanıtımız: Evet. Bir günde almanız gereken besin değerlerini iftar ve sahura akıllı bir şekilde bölüştürerek sağlıklı bir şekilde kilo verebilirsiniz. Bunun için Ramazan'da sıkça yapılan beslenme hatalarından kaçınmalısınız. Bahar Tıp Merkezi Uzman Doktoru M. Ali Çelebi, beslenme hatalarını şöyle sıralıyor: 'İftarda boş mideye birden yüklenip hızlı ve çok yemek midede ağırlık, yanma, bulantı, gaz ve kabızlık gibi sorunlara yol açıyor; yemek esnasında su içmek sindirimi güçleştiriyor. İftarda ağır yemekler yiyip sahura kalmamak mideyi zorluyor.' ![]() Diyetisyen Banu Kazanç ise sahur öğününde reçel, bal, domates, peynir ve 2-3 dilim ekmek yemeyi öneriyor. Veya az yağlı börek, pilav ya da makarna ile hoşaf veya taze meyve suyunun ideal bir sahur yemeği olduğunu belirtiyor. Susuzluğu giderici özelliğinden dolayı sahuru çayla tamamlamak gerektiğinin altını çiziyor. RAMAZAN'DA NELER DİKKAT ETMELİSİNİZ? Ramazan ayında, oruç tutan kişilerin mide ve sindirim sistemi farklı çalışmaya başlar, bu nedenle yemek yerken birçok şeye dikkat etmek gerekir. * Yaklaşık 12 saat dinlenmeye çekilen mideye aniden yüklenmek, sindirim sorunlarına neden olabilir. Orucu hafif yiyeceklerle açın. * Ramazan ayı süresince yapılan başlıca beslenme hatalarından biri de az meyve yemektir. Günde en az 2 porsiyon meyveyi çiğ ya da komposto olarak tüketin. ![]() * İftar sırasında yemekle birlikte çay ve kahve içmek yemeklerden alınan vitaminleri öldüreceğinden bu içecekleri yemekten bir süre sonra içmenizde yarar var. * Ramazan'da kilo vermek istiyorsanız günlük almanız gereken kaloriyi iftar ve sahur öğünlerine paylaştırın. Sebze ve meyve gibi düşük kalorili besinlere ağırlık verin. Hareketsiz kalmayın. İftardan sonra mutlaka yürüyüş yapın. * Mutlaka sahura kalkın. Bu şekilde hem aç kaldığınız süre azalır hem de metabolizmanız daha az yavaşlar. * Kolesterolünüz yüksekse ve oruç tutuyorsanız kırmızı et ve tereyağı tüketimini sınırlamanız, haftada en az 1-2 kez balık ve kuru baklagil yemeniz gerekiyor. * Oruç tutarken vücut uzun süre susuz kalacağı için, iftar ve sahur arasında bol su içmeye özen gösterin. ![]() * Su içmek bağırsak ve böbreklerin çalışmasını hızlandırır. Ancak yemek esnasında su içmek, sindirim sistemini bozabilir. * Ramazan'da sigara tiryakilerinin çoğu, iftar yemeğine başlamadan hemen bir sigara içer. Aç karnına içilen sigaranın zararları çok daha fazla olduğu için, yemekten önce sigara içmeyin. RAMAZAN İÇİN DİYET ÖNERİLERİ Türk Kalp Vakfı Beslenme ve Diyet Uzmanı Dr. Sumru Özbay'ın Ramazan özel diyeti Sahur önerileri * 3 kibrit kutusu kadar peynir, 5-6 zeytin, bol salata, 4 dilim ekmek, bol salata. Veya: * 1 kibrit kutusu kadar peynir, 1 yumurta, 5-6 zeytin, söğüş salata, 4 dilim ekmek. Veya: ![]() * 3 yumurtalı menemen, 4 dilim ekmek, çay ya da kahve. İftar önerileri * 1 kâse çorba, 1 porsiyon et (tavuk ya da balık), 1 porsiyon sebze yemeği, yarım su bardağı yoğurt, salata, 2-3 dilim ekmek. Veya: * 1 kâse çorba, 1 porsiyon et, 1 porsiyon sebze yemeği, salata, yarım su bardağı yoğurt, 5-6 çorba kaşığı pilav veya makarna, 1 kâse komposto. |
Takvim ve Günün Sözü
Tarihte Bugün
20 Eylül 2007 Perşembe
RAMAZAN'DA DİYET
RAMAZAN HUTBELERİ
![]() |
![]() Dinimizdeki temel ibadetlerden birisi de Ramazan ayında oruç tutmaktır. Oruç, Bakara sûresinin 183. ayetinde belirtildiği üzere, İslâmiyetten önceki ilâhî dinlerde de var olan ve tarihin derinliklerine kadar uzanan bir ibadettir. Oruç, niyet ederek tan yerinin ağarmaya başlamasından, güneşin batmasına kadar yemekten, içmekten ve cinsî ilişkiden uzak durmak suretiyle yerine getirilen bir ibadettir. Oruç, müslüman, akıllı ve erginlik çağına gelmiş olan herkese farzdır. Kendisine oruç farz olduğu halde, oruç tutamayacak kadar hasta olanlar ile yolcular, oruç tutmayabilirler. Yolcular memleketlerine dönünce, hastalar da iyileşince tutamadıkları oruçlarını kaza ederler. İyileşmeleri mümkün olmayan hastalar ise, tutamadıkları ramazan oruçlarının her günü için bir fidye, yani, bir kişinin bir günlük yiyeceğini veya o yiyeceğin karşılığı olan parayı yoksula verir. Oruca kalb ile niyet etmek yeterli ise de, dil ile de "niyet ettim Allah rızası için oruç tutmaya" demek suretiyle, niyetin hem kalb ile hem de dil ile yapılması daha güzeldir. Oruç tutmak gayesi ile sahura kalkmak da niyet sayılır. Her günün orucuna ayrı ayrı niyet etmek şarttır. Oruç, insanları dünyada kötülüklerden sakındıran, ahirette de cehennem azabından koruyan ve günahların bağışlanmasına vesile olan bir ibadettir. Orucun farziyeti ile ilgili ayette Cenab-ı Hak: "Ey iman edenler! Kötülüklerden sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı"(1) buyurmak suretiyle, orucun farz kılınmasındaki hikmetlerden bazılarını açıklamıştır. Bunlar; kötülüklerden uzak durmak, nefsi terbiye etmek, ahlâkı güzelleştirmek, merhamet duygularını geliştirmek, sıkıntılara katlanmayı ve sabretmeyi belletmek, nimetlere şükretmeyi öğretmek, kısaca maddî ve manevî bakımlardan huzura kavuşturmaktır. Sevgili Peygamberimiz de bir hadislerinde: "Kim Ramazan orucunun farz olduğuna inanarak ve karşılığını da yalnız Allah'tan umarak oruç tutarsa, onun bütün geçmiş günahları bağışlanır"(2) buyurarak orucun günahlardan bağışlanma vesilesi olan önemli bir ibadet olduğuna işaret etmişlerdir. Değerli Mü'minler ! İnsanın, orucundan beklediği manevî hazzı alabilmesi ve günahlarının bağışlanması için, sadece midesine değil, bütün organlarına oruç tutturması gerekir. Yani insan, nefsinin aşırı isteklerine karşı koyabilmeli, öfkesini yenebilmeli ve eline, ayağına, diline, gözüne, kulağına, kalbine, düşüncesine oruç tutturabilmelidir. Başkalarına zarar vermekten, etrafındaki insanları huzursuz etmekten kaçınmalı, herkesle iyi geçinmeli ve kendisi ile iyi geçinilmelidir. Böylece, bütün ibadetlerde olduğu gibi, özellikle oruç ibadetinin gayesi olan insanın olgunlaşması, ahlâkının güzelleşmesi gerçekleşecek, dolayısıyla ferdin ve toplumun hayatı huzurlu ve mutlu olacaktır. 1- Bakara, 2/183. 2- Riyazü's-Salihin Terc. c. 2. sh. 489. ttp://www.diyanet.gov.tr 'den alınmıştır.... RAMAZAN AYININ FAZİLETİ Muhterem Müslümanlar! Sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın pekiştiği, sevgi, saygı ve kardeşlik duygularının daha da güçlendiği Ramazan ayını idrak etmek üzereyiz. Ramazan ayının diğer aylara oranla dini ve sosyal hayatımızda büyük önemi vardır. Zira insanları doğru yola ileten ilâhî kelâm Kur'an-ı Kerim'in indirildiği bir ay olması ve içinde "bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi"nin bulunması, bu ayın manevi değerini daha da artırmaktadır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır..."(1) Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) de bu ayla ilgili olarak: "Bir kimse, inanarak ve sevabını sadece Allah'tan bekleyerek, Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır."(2) buyurmuştur. Değerli Mü'minler! Oruç ayı olan Ramazan ayı, bir çok hikmeti ihtiva eder. İdrak etmekle manevi açıdan huzur bulduğumuz ve sevinç duyduğumuz bu ayda sayısız nimetlerin kıymetini hatırlıyor, geçici lezzet ve duygulardan vazgeçip Yüce Allah'ın emir buyurduğu oruç ibadeti ile sonsuza dek sürecek manevî hazlara ulaşmanın sırrına eriyoruz. Oruç; insanın azim, sebât, kanâat, metânet ve sabır gibi ahlâkî güzelliklere sahip olmasına, aç kalarak nimetlerin kıymetini bilmesine ve bu vesîle ile yoksulların halini düşünüp onlara merhamet ve şefkat hisleriyle yaklaşmasına sebep olur. İşte bu özelliği ile Ramazan, nefislerin terbiye edildiği, yoksulların doyurulup gözetildiği, sevap ve mükafatın arttığı; af ve mağfiretin çokça ihsan edildiği bir aydır. Tutulan oruçları, kılınan teravih namazları, okunan hatim ve mukabeleleri, iftar ve sahurları, dua, tövbe, zikir ve niyazları ile baştan sona bir feyz, rahmet ve bereket ayıdır. Muhterem Müslümanlar! Ramazan, Allâh'a olan kulluk şuurunu derinden hissettiğimiz; milli birlik ve beraberliğimizin pekiştiği mübarek bir zaman dilimidir. Dolayısıyla Ramazan Ayının kıymetini bilelim. Ondan en iyi şekilde yararlanalım. Gönüllerimizi ferahlatan manevî havasını yaşayalım. Bu vesileyle, geçmişimizi muhasebe ederek, gafletten, kötülüklerden ve haramlardan kendimizi uzak tutalım. Yapacağımız iyilikler ve ibadetlerle Allah'ın rızasını kazanmaya çalışalım. Kur'an ayında Kur'an'a sarılalım, onu hayatımıza rehber edinelim. Yüce Mevlâ'dan Ramazan Ayı'nın, milletimize, tüm İslâm alemine hayırlar getirmesini, insanlığın hidayet ve barışına vesile olmasını dilerim. 1- Bakara, 2/185. 2- Buharî, Savm,7. |
ORUCUN FAYDALARI
![]() |
![]() İnsan nefsinin aşırı isteklerine ve ihtiraslarına engel olur. Oruç tutanlar daha sabırlı ve metin olurlar. Peygamberimiz: "Oruç sabrın yarısıdır." buyurmuştur ve aynı zamanda: �Sabır imanın yarısıdır." hadis-i şerifleriyle orucun, imanın dörtte biri olduğu sabit olmuştur. Senenin diğer aylarında devamlı çalışan ve yorulan mide oruç aracılığıyla dinlenme imkanı bulur. Oruç, toplumun ahlâki hayatını değiştirir, iyiye ve güzele götürür. Zenginler, oruç sayesinde fakir ve yoksulların durumunu daha iyi anlar. Böylece bireyler arasında yardımlaşma, acıma, şefkat ve merhamet duyguları gelişir. Ilâhi bir emir olduğu için ramazanda kendisine helâl olan şeyleri yapmayan kimse haramlara hiç yaklaşmaz. Bunlardan başka orucun bir çok dini yararları vardır: 3082 - Hz. Ebu Hüreyre (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ademoğlunun her ameli katlanır. (Zira Cenab-i Hakk'in bu husustaki sünneti şudur:) Hayır ameller en az on misliyle yazılır, bu yediyüz misline kadar çikar. Allah Teâla Hazretleri (bir hadis-i kudside) şöyle buyurmuştur: "Oruç bu kaideden hariçtir. Çünkü o sırf benim içindir, ben de onu (dilediğim gibi) mükâfaatlandıracağım. Kulum benim için şehvetini, yiyeceğini terketti." "Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri, orucu açtığı zamanki sevincidir; diğeri de Rabbine kavustuğu zamanki sevincidir. Oruçlunun ağzından çıkan koku (halüf), Allah indinde misk kokusundan daha hoştur.'' 3104 - Hz. Ayşe ve Hz. Hafsa (radiyallahu anhümâ) buyurdular ki: "Sadece şafaktan önce niyet edenlerin orucu muteberdir.'' �Bir kimse ramazanın faziletine inanarak ve mükafatini Allah'dan ummarak oruç tutarsa gecmiş günahları affolunur." |
Orucun farz oluşu
Orucun Müslümanlara farz olduğu Bakara suresindeki:
"Ey İman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizlere de farz kılındı. Ta ki, korunasınız" ayetiyle bildirilmiş, ayrıca aynı surenin 185. ayetinde de "sizden kim bu aya (Ramazan'a) erişirse oruç tutsun" denilerek oruç ibadetinin yerine getirilmesi emredilmiştir. Hz. Muhammed de, İslam'ın beş temelinden birinin Ramazan ayında oruç tutmak olduğunu bildirmiştir.
Birinci ayetten açıkça anlaşılıyor ki oruç, ilk peygamber Adem (a.s.)'den itibaren bütün peygamberlere ve onlara inananlara farz kılınmıştır. Oruç, insanlığın ilk zamanlarından beri yerine getirilmesi emredilen bir ibadettir. Çünkü, ruhen arınıp ahlaken olgunlaşmak bakımından insanın oruca ihtiyacı olduğu gibi maddî ve manevi pek çok faydaları da vardır. Anlamlarını sunduğumuz ayetlerde orucun, müslümanlara farz olduğu bildirilmiş; hasta, yolcu ve oruç tutmaya gücü yetmeyenler için getirilen kolaylıklar hakkında da şöyle buyurulmuştur:
"(Oruç) sayılı günlerdir. Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa tutamadığı günler kadar diğer günlerde oruç tutar. (İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir yoksulu doyuracak fidye gerekir."
Bu ayette, geçerli mazereti olanların, orucu Ramazan'dan sonraya erteleyebilecekleri bildirildikten sonra sürekli mazereti olup da ömürboyu oruç tutmaya gücü yetmeyenlere bunun karşılığında fidye vermeleri emredilerek gerekli kolaylık sağlanmıştır. Ciddi ve geçerli bir mazeret olmadıkça belirli şartları taşıyan Müslümanların ise bizzat oruç tutarak Allah'ın emrini yerine getirmesi gerekir.
Orucu Ramazan sonrasına ertelemeyi gerektiren durumlar
1) Hastalık: Bir hasta oruç tuttuğu takdirde hastalığının artmasından veya uzamasından korkarsa oruç tutmayabilir. Hastalığı iyileşince tutamadığı oruçları kaza eder. Hastaya bakan kimse de böyledir. Ramazan ayında düşmanla savaşan asker, oruç tuttuğu takdirde zayıf düşeceğinden endişe ederse misafir durumunda olmasa bile oruç tutmayabilir. Savaşa katılacağı kesinlikle veya kuvvetli bir ihtimalle biliniyorsa henüz savaşa girmeden önce de zayıf düşme endişesiyle yine oruç tutmayabilir. Tutamadığı oruçları daha sonra kaza eder.
2) Yolculuk: Ramazan ayında en az 90 km. mesafeye yolculuğa çıkan kimse oruç tutmayabilir. (Hamza el-Eslemi adındaki sahabî peygamberimize yolculukta oruç tutup tutmayacağını sorunca peygamberimiz ona: -"İster tut, ister tutma" diye cevap vermişti. Bu hüküm, dinen yolcu (misafir) sayılan kimseler içindir. İkamet ettiği yerden en az 90 km. veya daha fazla mesafeye yolculuk yapan ve gittiği yerde 15 günden az bir süre kalmaya niyet eden kimse dinen misafirdir. Eğer gittiği yerde 15 günden fazla kalmaya karar vermişse, o yere vardığı andan itibaren misafir olmaktan çıkar.
Buna göre, Ramazan ayında bulunduğu yerden en az 90 km. uzaklıkta bir yere yolculuk yapan kimse yolculuk süresince oruç tutmayabilir. Gittiği yerde 15 günden az kalacaksa hüküm yine aynıdır. Eğer gittiği yerde 15 gün kalacaksa yolculuğu bitince vardığı yerde orucunu tutması gerekir. Yolculuk hali bitince tutmadığı günleri kaza eder.
3) Zor Görmek: Orucu bozmak için ölümle veya vücuduna bir zarar verilmekle tehdit edilen kimse orucunu bozabilir. Bozduğu orucu sonra tutar.
4) Gebe ve Emzikli Olmak: Gebe veya emzikli olan bir kadın, oruç tuttuğu takdirde kendisine veya çocuğuna bir zarar geleceğinden korkarsa oruç tutmayabilir. Gebelik ve emziklilik hali sona erince tutamadığı günleri kaza eder.
5) Şiddetli Açlık ve Susuzluk: Oruçlu bir kimse açlık veya susuzluk sebebiyle aklının bozulmasından veya vücuduna ciddî bir zarar geleceğinden korkarsa, orucunu bozabilir. Sonra uygun bir zamanda tutamadığı oruçları kaza eder.
6) Yaşlılık ve Düşkünlük: Vücudu günden güne düşen ve oruca dayanamayan iyice ihtiyarlamış olan kimseler oruç tutmayabilir. Bunlar sonradan da orucu kaza edemiyecekleri için tutamadıkları her günün orucunun yerine fidye verirler. İyileşme ümidi olmayan hastalar da böyledir. Bu özür sahiplerinden herhangi biri, özrü devam ederken ölürse tutamadıkları oruçlar için fidye verilmesini vasiyet etmesi gerekmez.
Özrü ortadan kalkıp tutamadığı oruçlarını kaza edecek kadar bir zamana yetişir de oruçları daha kaza etmeden ölürse bu oruçlar için malının üçte birinden fidye verilmesini vasiyet etmesi lâzımdır. (Ölenin varisi yoksa malının tamamından vasiyet eder.
Eğer vasiyet etmezse, varislerinin teberru olarak ölenin fidyesini vermesi caizdir.
Oruç çeşitleri
1- Farz olan oruçlar: Ramazan ayında oruç tutmak. Ramazanda tutulamayan orucu başka günlerde kaza etmek ve keffaret oruçları da farzdır.
2- Vacip olan oruçlar: Adak oruçları ile bozulan nafile oruçları kaza etmek gereklidir.
3- Sünnet olan oruçlar: Muharrem ayının dokuzuncu gününü onuncu günü ile veya onuncu gününü onbirinci günü ile birlikte oruç tutmak sünnettir.
4- Müstehab olan oruçlar: Kamerî ayların onüç, ondört ve onbeşinci günleri ile haftanın pazartesi ve perşembe günleri ve Ramazandan sonra Şevval ayında altı gün oruç tutmak sevaptır.
5- Yanlış olan oruçlar: Yanlış olan oruçlar iki kısımdır:
a) Tenzihen yanlış olan oruçlar: Muharrem ayının sadece onuncu günü ile yalnız cuma ve yalnız cumartesi günlerinde oruç tutmak, akşamdan iftar etmiyerek bir günün orucunu ertesi güne birleştirmek yanlış olduğu gibi, kişiyi zayıf düşürmesi ve orucu âdet haline getireceği için senenin tamamını oruç tutmak da yanlıştır.
b) Tahrimen yanlış olan oruçlar: Ramazan bayramının birinci günü ile kurban bayramının dört günü oruç tutmak tahrimen yanlıştır. Bu günler, Allah'ın kullarına birer ziyafet günleridir.
Fidye, kaza ve keffaret nedir?
KAZA: Kaza, bozulan orucun yerine gününe gün oruç tutmaktır.
KEFFARET: Keffaret, Ramazanda bile bile bozulan bir gün orucun yerine iki kameri ay veya altmış gün peşpeşe oruç tutmak demektir. Ayrıca bozulan orucun da kaza edilmesi gerekir. Keffaret, sadece Ramazan ayında tutulan orucun bile bile bozulmasının cezasıdır. Diğer oruçların bozulması halinde yalnız kaza, yani gününe gün oruç tutmak yeterli olur.
Ramazan orucu öbür aylarda kaza edilirken bilerek bozulsa yine kaza lâzım gelir, keffaret gerekmez.
Keffaret orucu, ara verilmeden peşpeşe tutulacağı için Ramazan ayına ve oruç tutulması haram olan günlere rastlamaması lâzımdır.
Keffaret orucuna kameri aylardan birinin ilk gününde başlanırsa iki ay ara vermeden oruç tutulur. Bu aylardan ikisi de yirmidokuz gün çekse bile iki tam ay oruç tutulduğu için keffaret tamamlanmış olur.
Ayın ilk günü değil de diğer günlerde başlanırsa hiç ara vermeden 60 gün oruç tutularak keffaret tamamlanır. Herhangi bir sebeple keffaret orucuna ara verilir veya eksik tutulursa yeniden başlayıp altmış günü kesintisiz tamamlamak lâzımdır. Kadınlar keffaret orucu tutarken araya giren ayhali günlerini tutmazlar, ayhali yani âdet halleri bitince ara vermeden oruca devam ederek 60 günü tamamlarlar. Kadın, adet hali bittiği halde oruç tutmayarak keffaret orucuna ara verirse, keffarete yeniden başlaması gerekir.
Birkaç defa keffareti gerektirecek şekilde orucunu bozan kimseye bunların hepsi için bir keffaret orucu yeterli olur. Ancak keffareti yerine getirdikten sonra yine kasten orucunu bozarsa bundan dolayı da ayrıca keffaret icab eder.
Yaşlı veya hasta olup keffaret orucu tutmaya gücü yetmeyen kimse keffaret olarak altmış fakiri sabah ve akşam yedirip doyurur. Veya yemek parasını fakirin eline verir. Her günlük yiyecek bir fitre miktarıdır. Fitre miktarı bu parayı ayrı ayrı altmış fakire verebileceği gibi, hergün bir fitre miktarı olmak üzere altmış günde bir fakire de verebilir.
Altmış günlük yiyeceği veya fitre miktarı olan değerini bir günde bir fakire verirse sadece bir günlük yerine geçer.
Oruçluya yasak olan ve olmayan davranışlar
1. Bir şey tatmak.
Ancak zorunlu hallerde bir şey yutmamak kaydiyle yemeğin tuzuna bakılabilir. O takdirde mekruh olmaz.
2. Gereksiz olarak bir şey çiğnemek. Çocuğu için bir şey çiğnemesi gereken kadın, bu işi yapacak başka bir yol bulamazsa küçük çocuğunu korumak maksadıyla çiğneyebilir.
3. Kendine güveni olmayan kimsenin hanımını öpmesi ve kucaklaması.
Bir boşalma olmaması durumunda böyledir. Eğer öpmek veya kucaklamakla boşalma meydana gelirse mekruh olmakla kalmaz, oruç bozulur. 4. Tükrüğünü ağzında biriktirip yutmak.
5. Kan aldırmak veya ağır bir işte çalışmak gibi kendisini zayıf düşüreceğine kanaat getirdiği bir iş yapmak. (Zayıf düşürmeyeceğine kanaat getirirse mekruh olmaz.)
ORUÇLUYA MEKRUH (YASAK) OLMAYAN ŞEYLER
1. Gül ve misk gibi şeyleri koklamak
2. Gözüne sürme çekmek
3. Kendisinden emin olmak kaydıyla hanımını öpmek. Kendisine güveni olmadığı takdirde mekruhtur. Çünkü, bu davranış orucun bozulması ile sonuçlanabilir.
4. Misvak kullanmak, ağzını fırça ile temizlemek.
5. Ağzına su alıp çalkalamak.
6. Burnuna su çekmek.
7. Banyo yapmak
Orucun geçerli olması için gerekli şartlar
1. Oruç tutmaya niyet etmek
2. İmsaktan iftara kadar yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak
3. Kadınların regl ve lohusa halinde bulunmaması
Regl ve lohusa olan kadınlar, bu hallerinin devam ettiği günlerde oruç tutamaz, namaz kılamazlar.
Bu haller sona erince tutamadıkları günlerin oruçlarını kaza ederler. Fakat kılamadıkları namazları kaza etmezler.
Orucu yerine getirmenin şartları
1. Sağlıklı olmak
2. Mukim olmak (yani misafir olmamak).
Oruç tutamayacak kadar hasta olanlarla, dinî ölçülere göre yolcu olanlar oruçlarını erteleyebilirler.
Hastalar iyileşince, yolcular da ikamet ettikleri yere dönünce tutamadıkları günler sayısınca oruçlarını tutarlar.
Oruca ne zaman ve nasıl edilir?
1- Akşamdan itibaren gündüz kuşluk vaktine kadar niyet edilebilen oruçlar:
Bunlar, Ramazan ayında tutulan, belirli günlerde tutulması adanan oruçlar ile nafile olarak tutulan oruçlardır. Bu oruçlara geceleyin imsak vaktinden önce niyet edilebileceği gibi gündüz kuşluk vaktine kadar da niyet edilebilir, gece niyet etmek daha faziletlidir. Gündüz oruca niyetin caiz olması, imsaktan sonra birşey yemeyip içmemeye ve orucu bozan bir iş yapmamaya bağlıdır. Eğer oruca aykırı bir şey yapılmış ise gündüz niyet caiz olmaz.
2- İmsak vaktinden önce geceleyin niyet edilmesi gereken oruçlar:
Bunlar da; Ramazanda tutulamayıp başka zamanda kaza edilen Ramazan orucu ile her çeşit keffaret oruçları, başlanıp ta bozulan nafile oruçların kazası ve mutlak olarak adanan (zamanı belirlenmeyen) oruçlardır. Bu oruçlar için belirlenen bir vakit olmadığından bunlar için imsaktan önce geceleyin niyet etmek lâzımdır. Bu oruçlara tan yeri ağardıktan yani imsak vakti geçtikten sonra niyet edilmez.
Normal olarak oruca sahur yemeğini yedikten sonra niyet edilir. Ancak sahurda uyanamayıp yeme içme zamanının bittiği imsak vaktinden sonra kalkan bir kimse, güneş doğmuş olsa bile, kuşluk vaktine kadar o günün orucuna niyet edebilir. Yeter ki, imsak vaktinden sonra orucu bozacak bir şey yapmasın. Sahura kalkmak istemeyen bir kimse akşamdan sonra yarının orucuna niyet edebilir, geceleyin kalkıp tekrar niyet etmesi gerekmez. Niyet esasen kalb ile olur. Yani geceleyin, yarın oruç tutacağını kalbinden geçiren kimse niyet etmiş demektir. Oruç tutmak düşüncesi ile sahur yemeğine kalkan kimsenin bu düşüncesi de niyettir. Oruca kalb ile niyet etmek yeterlidir. Ancak kalb ile yapılan bu niyeti dil ile söylemek daha iyidir. Bu sebeple, oruç tutacak olan kimse, hem içinden niyet etmeli, hem de dili ile: "Niyet ettim Ramazan-ı şerifin yarın ki orucuna" diye söylemelidir. Her günün orucuna ayrı niyet etmek lâzımdır.
Oruç ne zaman tutulur?
Bu durum, Müslümanın değişik mevsimlerde oruç tutmasını ve dolayısıyla her mevsimin zorluklarına kendini alıştırmasını ve yoksulların çeşitli mevsim şartlarında çektikleri sıkıntıları anlamasını sağlar.
Dünya üzerinde bölgeler arasında önemli farklar vardır. Örneğin kuzey yarım kürede kış yaşanırken, güney yarım kürede yaz mevsimi surer. Eğer oruç, güneş takvimine göre belirli bir mevsimde tutulsaydı, bazı bölgelerdeki Müslümanlar ömür boyu soğuk mevsimde oruç tutarken bazıları daima sıcak günlerde tutacak, aynı şekilde Müslümanların bir kısmı daima uzun günlerde oruç tutarken, bir kısmı da kısa günlerde tutmuş olacaktı.
Böylece bazı Müslümanlar orucu her zaman kolaylıkla tuttuğu halde bazıları da daima güçlük içinde tutmak zorunda kalacaktı. Orucun, yılın bütün mevsimlerini sıra ile dolaşan kameri bir ayda (Ramazanda) tutulması ile bu sakıncalar ortadan kalkmıştır.
Orucu bozmayan durumlar
Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Bir kimse oruçlu olduğunu unutarak yer, içerse orucunu tamamlasın, (sakın) bozmasın. Çünkü onu, Allah yedirmiş, içirmiştir."(45) Unutarak yeyip içerken oruçlu olduğunu hatırlarsa hemen ağzını boşaltıp yıkar ve oruca devam eder. Oruçlu olduğunu hatırladıktan sonra boğazından aşağıya bir şey geçerse orucu bozulur. Bir kimse unutarak yiyen bir oruçluyu gördüğünde eğer güçlü kuvvetli olup oruca dayaniblen bir kişi ise, oruçlu olduğunu kendisine hatırlatır, zayıf ve güçsüz bir kişi ise hatırlatmaz.
2. Bir suya dalıp kulağına su kaçmak
3. Kendi isteği olmayarak boğazına toz ve duman girmek
4. Kendi isteği olmayarak kusmak
5. Kendiliğinden içeriden gelen kusuntu yine kendiliğinden içeriye gitmek
6. Uyurken ihtilâm olmak (yani uyurken cünüplük hali meydana gelmek
7. Dokunma ve öpme olmadan sadece bakmak veya düşünmek sebebiyle boşalmak
8. Karısını sadece öpmek
9. Geceleyin cünüp olduğu halde sabaha kadar yıkanmayıp gündüz yıkanmak
10. Dişleri arasında sahur yemeğinden kalan nohut miktarından az olan kırıntıyı yutmak
11. Ağzındaki tükrüğü yutmak. Ağzından dışarı çıkıp tamamen ayrılan tükrüğü tekrar yutmak orucu bozar
12. Ağzına gelen balgamı yutmak
13. Kafasından burnuna gelen akıntıyı içine çekip yutmak
14. Ağzına aldığı (meselâ dişine koyduğu) ilâcın tadı boğazına varmak
15. Erkeğin tenasül organına ilâç veya su akıtmak
16. Göze ilâç damlatmak
17. Kan aldırmak
18. Gözlerine sürme çekmek
Bu saydığımız şeylerin hiçbirisi orucu bozmaz.
Oruç nedir?
Oruç tutmak suretiyle Allah'ın emrini seve seve yerine getiren mü'minlerin bağışlanacağını, günahlarının affedileceğini müjdeleyen Peygamberimiz şöyle buyuruyor: "Bir kimse inanarak ve mükâfatını umarak Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır."
Oruç, bütün dinlerde (inanç sistemlerinde) meşru kılınmış önemli bir ibadettir. İslam, orucun diğer semavi olan ve olmayan dinlerdeki ibadet dışı boyutuna son vermiştir. İslam, orucun yalnız şekli ile yetinmeyip, onun manevi hakikatine de gereken önemi vermiştir. İslam'da oruçla birlikte yalnızca; yemek yemek, cinsi yakınlıkta bulunmak gibi eylemler yasaklanmakla kalmamış, bununla birlikte; orucun gayesini, ruhi ve ahlaki kaidelerini bozan her türlü davranış da yasaklanmıştır.
Ramazan ayı nasıl belirlenir?
Ramazan ayının başlayış ve bitişi ile bayram gününün doğru olarak tesbit edilmesi, İslam dünyasında tartışılan en önemli konulardan biridir. Farklı hesaplamalar nedeniyle İslam ülkelerinden bazıları Ramazan'a ve Bayram'a bir gün önce ya da sonra girer. Ramazan, Şevval ve Zilhicce gibi kameri aylara ait hilaller gözlemle tesbit edildiği gibi bunlar astronomik hesaplarla da belirlenebilir. İslamın ilk yıllarında astronomi bilimi ayın hareketleri hakkında kesin ve doğru bilgi verecek seviyede olmadığından Ramazan ayının başlangıcı ile bayram, yeni hilal görülerek tesbit ediliyordu.
Astronomi bu gün kesin sonuçlar vermekte, astronomik hesaplarla çok önceden ayın hareketleri saat, dakika ve saniyesine kadar tesbit edilmektedir. Astronominin bugünkü kadar kesin ve yaygın olmadığı yüzyıllarda bile İslam alimlerinin bir bölümü Ramazanın başlangıcı ile bitiminin astronomik hesaplarla tesbit edilebileceğini ve buna göre oruca başlanıp bayram yapılabileceğini belirtmişlerdir.
Bu gün ise, astronomi ilmi ayın hareketleri hakkında doğru ve kesin bilgi verecek seviyeye gelmiş, kameri aybaşlarının tesbitindeki şüpheler ortadan kalkmıştır. Ramazan ve bayram hilallerinin tesbiti için yapılan gözlemler de astronomik hesapların doğruluğunu göstermiştir.
İster hilali görerek, ister astronomik hesaplarla olsun amaç, Ramazanın başlangıç ve bitiş günleri ile bayram tarihlerinin doğru olarak belirlenmesidir.
İslam, ilim ve tecrübeye büyük önem vermiş, İslam bilginleri ilmin hemen her dalında olduğu gibi astronominin gelişmesinde de değerli çalışmalar yapmışlardır. Durum böyle olunca, ayın ve güneşin hareketleri hakkında kesin bilgiler veren ve pek çok kolaylıklar sağlayan astronomiden oruç vaktinin belirlenmesinde ilme büyük değer veren bir dinin mensupları olan müslümanların yararlanması gerekmez mi?
Astronomik hesaplarla kameri ayların tesbiti, bu gün ortaya atılmış bir görüş değildir. Asırlarca öncesinden itibaren bu yolla, Ramazan ve bayramların tesbit edilmesinin caiz olduğu görüşünde olan pek çok İslam alimi geldiği gibi, günümüzdeki ilim adamlarının çoğunluğu da bu görüşü benimsemektedir.
Kaldı ki, namaz vakitleri de ilk zamanlar görünüşe göre güneşin hareketine (gerçekte ise dünyanın güneş etrafında dönmesine) bağlı olarak ışık ve gölge durumlarına göre çıplak gözle tesbit edildiği halde, günümüzde yine kitap ve sünnetteki ölçüler esas alınarak önceden hesapla belirlenip takvimlerde gösterilmektedir.
Günlük orucun başlangıç (imsak) ve bitiş (iftar) vakitlerinin tesbiti de yine güneşe göre namaz vakitlerinde olduğu gibi astronomik hesaplarla yapılmaktadır. Hesapla yapılan bu tesbitleri dileyen kimse, gözlemle de yapabilir.
16 Eylül 2007 Pazar
Oruç Ahlakı
Orucun bir terbiye vasıtası olduğunu, insanın alışkanlıklara, gazap, şehvet gibi saptırıcı, günaha itici faktörlere karşı güç ve hakimiyet kazanması hedefine yönelik bulunduğunu biliyoruz. Oruç tutan Müslüman yalnızca yeme, içme ve birleşmeyi terketmekle kalır; dilini, kalbini, gözünü, elini, hasılı bütün duygu, düşünce ve uzuvlarını ibadet için seferber etmez ve özellikle günahtan men etmezse orucu çok eksik kalacak, şekilden ibaret olacak, ruh ve manasından soyulmuş bulunacaktır.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), bir kutsî (öznesi Allah olan, Allah'ın buyurduğu) hadîslerinde şöyle diyorlar: "İnsanoğlunun her amel ve ibâdeti kendisi içindir, yalnız oruç müstesna; çünkü o, benim içindir, onun özel ödülünü de ben vereceğim. Oruç (koruyucu) bir kalkandır. Oruç günü olunca kimse kötü söz söylemesin, bağırıp çağırmasın, cahilce davranmasın. Birisi sataşır veya bulaşırsa, "Ben oruçluyum, ben oruç tutmaktayım!" desin.
Bu ve benzeri hadîslerle orucun amacı göz önüne alındığında kâmil bir orucun, yalnızca yeme içme ve cinsel teması terk etmekten ibaret olmadığı, oruç tutan müminin her an Allah şuuru içinde bulunması gerektiği, her zaman ayıp ve günah olan davranışlardan, oruçlu iken daha çok, daha titizlikle uzak kalmanın kaçınılmaz olduğu, orucun insanı âdeta melekleşmeye doğru götürmesi icabettiği ortaya çıkmaktadır. Güzel ahlâkın, insanı insan yapan erdemlerin oruç sâyesinde güçlenmesine, daha şuurlu ve güçlü bir nitelikte yaşanmasına "oruç ahlâkı" diyoruz. Bu yönüyle oruç aynı zamanda iyi bir "ahlâk eğitimi aracı" olmaktadır.
Bir başka hadîste "Nice oruçlu vardır ki, orucundan kendisinde kalan yalnızca açlıktır, nice gece boyu namaz kılan vardır ki, namazından yanına kalan sadece uykusuzluktur" buyuruluyor. Bütün ibâdetler gibi orucun da - kula, insanlara ait- faydaları, maddî ve manevî güzel sonuçları vardır. Bunları hâsıl etmeyen bir oruç, aç ve mahrûm kalmaktan ibaret kalır. Bu böyle olmakla beraber, orucun mânâ ve hikmetini kendinde gerçekleştiremeyen insanların onu bırakmaları da gerekmez; çünkü her ava çıkan av yapamazsa da, ava çıkmayı terk edip evinde oturanın av yapma ihtimâli hiç yoktur. Sonuç ne olursa olsun oruç tutmak, ancak bu ibâdeti yaparken şekil yanında öze de yönelmek, orucun maddî ve manevî bereketini elde etmeye çalışmak, özellikle oruç ahlâkına sahip olmak için çaba göstermek tercih edilecek en doğru yoldur.
Ramazan dinletir
Kâinat bir orkestra gibi her telden ve her notadan nağmeler fısıldar işitmek ve duymak isteyen kulaklara.
Rabbimizin yarattığı sanatlı eserler kendi lisanlarıyla bir şeyler anlatır.
Her asırda gelen dâvetçiler bu sesleri ve anlatımları bize tercüme ederken hep aynı şeyin üzerinde dururlar.
Her peygamber ve her nebî İlâhî dâvetlerini seslendirirken kul olmanın yollarını öğrettiler insanlığa.
Ve en son, en mükemmel, en şereflisi gelir dünyaya...
O hem kuldur, hem resûl... O hem ekremdir, hem emîn... Hem Muhammed�dir, hem Mustafa...
Onunla birlikte indirilen Kur�ân, Ramazan ayı ile birlikte tamamlanır. Onun için Kur�ân ayı Ramazan denir bu aya...
Her ses, her kitap, her sanatlı eser bize der ki: �Dinle bak, Rabbimiz ne diyor?.. Bize neler söylüyor ve bizden neler istiyor?� Her ses bir muştudur güzelden ve doğrudan yana.
Ramazan niye dinletir kendini bu kadar?
Neden bütün kulaklar dikkat kesilir bu ayda?
Sevenleri elbette çok. Amma en mühimi şu olmasın... Muhammedî çağrı tüm zamanları kucaklayıp, günahkârlara bir müjde, bir umut verdiği için.
İftarlar beklenirken, ya da sahurlar tamamlandıktan hemen sonra seslendirilen İlâhî kelâmın âyetleri yankılanırken akşama benzer karanlıklarda, herkes her canlı kulak kesilir o âyetlere.
Her evden tevhidî güllerin kokusu yayılır semaya. Mânâ iklimleri bu kokuyla mesud, hidayete dönük yüzlerde tebessüm, idrak ederken Ramazan-ı Şerifin kudsiyetini, ışıl ışıldır asumanlar.
Ramazan dinletir. Ramazan hem dinletir, hem dinlendirir, hem sevdirir.
Çünkü İlâhî hitaba sadece biz insanlar muhatap edilmişizdir de ondan.
Başka hangi canlıyı muhatap almıştır Yaradan?
Ebedlere dâvet, ebedî saadete dâvet edilen sadece insandır. Ölüm adlı çığlık sadece insanları korkuturken, o müjde yine imdada yetişir... �Mevti veren O�dur. Yani hayatı veren O olduğu gibi, hayatı alan mevti veren dahi O�dur.�
Her doğum, her ölüm, yani her başlangıç ve her bitiş bize farklı şeyler söyler. Der ki: �Dünyevî, ehemmiyetsiz meyvelere bakıp dünyaya gelişinden pişmanlık gösterme, vazifeni güzelce gör, ücretini al, keyfine bak.�
Bitişler için de aynı ses seslenir ve der ki: �Mevt idam değil, hiçlik değil, fena değil, sönmek değil, ebedî ayrılık değil. Belki, bir Fail-i Hakim-i Rahim tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır, saadet-i ebediye tarafına bir sevkiyattır.�
Sene içinde kapalı olan kulaklar, on bir ayın sultanının gelmesiyle hem kalblerini, hem kulaklarını Kur�ân�ın sesine açarak dikkat kesilirler. Rabbimizin emirlerini yerine getirmede adeta yarış halindedirler.
Başka hangi dinde böylesi bir dinleyiş ve emre hazır duruş vardır? Hangi güç insanları hep bir ağızdan ve aynı anda dinlemeye hazır halde tutabilir?
Ramazan dinletir...
Zevkle, tadını çıkara çıkara ve yarışa yarışa dinletir.
İnanan herkes için dinleyecek bir ses mutlaka vardır.
Hülya Yakut
Ramazan istetir
Hangi makam bu kadar cömert olabilir? Hangi güç hep bir ağızdan aynı anda istenenleri duyup cevap verebilir?
Hangi kudret böylesi ikramları, tadları, lezzetleri bunca isteyene gecikmeden, şaşırmadan yetiştirebilir?
Ramazan istetir...
Hem de ne isteme...
Af ister günahkârlar... Mahcubiyetlerini perde yapa yapa, Cennet ister isyankârlar gözyaşlarını akıta akıta... Şefaat umar Resûlün sünnetinde tembellik yapanlar büyük bir mahcubiyet ve mahzuniyet içinde.
Secdeler ıslanır tövbe yağmurlarıyla.
Alınlar dayanır sert zeminlere... Hani bin pişman olmuşların derin yakarışlarını duyar da belki o taş gibi zeminler şahit olur umuduyla...
Geceler güne eklenir... Karanlıklar seherlerin aydınlığıyla buluşa buluşa, otuz günlük zincirin halkaları tamamlanır. Aralarında nurdan haleler gibi salihlerin, zakirlerin, şakirdlerin ebediyete bakan nurlu pencereleri açılır mânâ evlerinde.
Ramazan istetir... Hem öyle bir istetir ki, eşi benzeri görülmemiş saadet asrına benzer esintileri yaşata yaşata.
Nadimlerin tövbeleri kavurur günah köşelerini... �Yalnız bana değil, tüm ümmet-i Muhammed�e ver Yâ Rabbi� dilekleri semaya yükselir.
Ramazan istetir...
Kendim için de, eşim, dostum, kardeşim, yavrum, anam, babam için de ver Yâ Rab!.. Vermeyi istemeseydin istemeyi vermezdin ey Allah�ım! İnsanın en kıymetli dünyevî hazinesi vaktidir. O halde vakti nakde çevirmeyi sadece dünyalık olarak ele almamak lâzım. Uhrevî dünyanın nakdi ise sevabdır, ibadettir. Allah�ın rızasını kazanmaktır... On bir ayın sultanını uhrevî hayatın levâzımâtı için iyi bir pazar fırsatı bilip ona göre davranmak, ona göre değerlendirmek gerekir.
Ramazan istemek ayıdır... Ramazan isteyene istemeden vermek ayıdır...
Fakirin, fukaranın, mazlûmun, yetimin, dulun, muhtacın mağduriyetini giderme ayıdır...
Hazinesi zengin olan Rabbimizin bize verdiklerinden bir miktarını elimiz titremeden, gönlümüz bulanmadan şükür ile, sevgi ile başkalarına vermek ayıdır.
Hani kim bu dünyada istediği kadar kalabilmiş ki?
Hani kim hanlarını, katlarını, yatlarını öte tarafa zevk ve sefa için götürebilmiş ki?
Vermenin zorluğunu değil, istemenin masumiyetini bilerek ve tadarak Ramazan ayını idrak ve ihya etmeli ki, her veriş ve alış Allah rızası için olabilsin...
�Allah için vermeli, Allah için almalı ve Allah rızası için vermeyen gafil insanlardan almamalı� ölçüsüne uyarak yaşamalı.
İste o zaman bakın görün ki vermek de lezzet veriyor, istemek de, almak da.
Ramazan ayı her açıdan, her bakımdan başka istetir.
Başka güzellikte istetir... Kulca... Müslümanca... Üstelik makamların en yücesinden... İstenmeye en çok lâyık olanından...
Bizi bizden iyi bilen ve düşünen o İlâhî makamdan...
Hülya Yakut
Ashâbına Ramazanla ilgili müjdeler verirdi
Hz. Âişe (r.a.) anlatıyor: “Resûlullah (asm) mescidde geceleyin teravih namazı kıldı. Müslümanlar da kendilerine uyarak teravih namazı kıldılar. Ertesi gün Müslümanlar bunu birbirlerine anlattılar. İkinci gece Müslümanlar önceki gecekinden daha fazla olarak mescidde toplandılar. Resûlullah mescide çıkarak teravih namazı kıldırdı. Sabah olunca cemaat bunu birbirlerine anlattılar. Üç ve dördüncü gecelerde hep cemaat arttı.”
Cemaatle teravih namazı kılmak hanımlar arasında da yaygınlaştı. Hz. Ömer’in halifeliği döneminde mescide gelemeyip evlerde toplanarak cemaatle teravih namazı kılan hanımlar için imam tayin edilirdi.
Abdurrahman bin Avf (ra), Peygamber Efendimizin (asm) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: “Şüphesiz Allah-u Teâlâ Ramazan orucunu farz kıldı. Ben de size teravihi sünnet kıldım. Öyle ise kim ki, iman ederek ve sevabını kesin olarak Allah’tan bekleyerek gündüzünü oruçlu, gecesini de ibadetle geçirirse, bu geçmiş günahlarına kefâret olur.”
Enes (r.a) anlatıyor: “Ramazan ayı yaklaşınca, Hz. Peygamber (asm) bir akşam namazı bize bir konuşma yaparak şöyle dedi: ‘Ramazan geliyor. Onu karşılayınız. Bilmiş olun ki Ramazanın ilk gecesinde affedilmeyecek tek bir Müslüman kalmayacak.”
Resûlullah Efendimiz (asm) Ramazan ayı yaklaştığında bu ayın hikmeti ve semereleri hakkında ashabına müjdeli haberler verirlerdi. Selman-ı Farisî (ra) anlatıyor: “Şaban ayının son gününde Resûlullah (asm) bize şöyle bir konuşma yaptı: ‘Ey insanlar! Büyük mübarek bir aya giriyoruz. O ayda bin aydan daha hayırlı bir gece vardır. Allah o ayda oruç tutmayı farz kılmıştır. Geceleri ibadet etmeyi de müstehab kılmıştır. Kim bu ayda bir hayır işlerse, diğer aylarda bir farz işlemiş gibidir. Kim bu ayda bir farz işlerse diğer aylarda yetmiş farz işlemiş gibidir. Bu ay sabır ayıdır, sabrın mükâfatı ise cennettir. Bu ay yardımlaşma ayıdır, mü’minlerin rızıklarının arttırıldığı bir aydır. Kim bu ayda bir oruçluyu iftara dâvet ederse günahları affedilir, cehennem ateşinden kurtulur. İftara dâvet eden, oruç tutanın mükâfatı kadar mükâfat alır, oruç tutanın mükâfatından da bir şey eksilmez.’ İçimizden biri: ‘Ya Resûlallah hepimiz oruçluya iftar ettirecek bir şey bulamıyoruz’ dedi. Bunun üzerine şöyle buyurdu: ‘Allah Teâlâ bu sevabı oruçluya bir hurma ile iftar ettirene de, bir yudum su ile iftar ettirene de, su katılmış süt ile iftar ettirene de verir. Bu ay evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden kurtuluşa vesîle olan bir aydır.”
Nadi Aksoy
Peygamberimiz bu ayda ibadetini arttırırdı
Bir yıldaki en değerli ay; Ramazan ayındayız. Mü’minler için apayrı bir yeri olan, duâ, zikir, şükür, sabır, namaz ve oruç gibi her türlü ibadeti içinde barındıran rahmet ayındayız.
Bambaşka bir âlemdir Ramazan. Gecesinde gündüzünde, her anında ılık meltemlerin estiği, bir şefkat ve merhamet mevsimidir. İnsanın aczini hatırlatan, Rabbine kul olmanın lezzetini tattıran bir rahmet sofrasıdır. Yardımlaşmadır Ramazan. Her şeyi O’nun namına verip, O’nun namına almanın, O’nun namına başlamanın ve işlemenin adıdır. Geceleri kâim, gündüzleri sâim olarak, hayatın gayesini anladığımız, her şeye farklı baktığımız, farklı gördüğümüz, nefis terbiyesinin zirve yaptığı aydır Ramazan. Üstad Bediüzzaman’ın ifadesiyle “İşte Ramazan-ı Şerifteki orucun çok hikmetleri, hem Cenâb-ı Hakkın rububiyetine, hem insanın hayat-ı içtimaiyesine, hem hayat-ı şahsiyesine, hem nefsin terbiyesine, hem niam-ı İlâhiyenin şükrüne bakar hikmetleri var.”
Sevgili Peygamberimiz (asm) bu mübarek ayda her türlü ibadetlerini fazlalaştırır, ashabına her türlü ikramda bulunur ve bol bol duâ ederlerdi. Muaz b. Cebel’in (r.a) bildirdiğine göre Ramazan orucu farz kılınmadan önce Peygamberimiz (asm) farz olmayarak her ayda üç gün, bir de Aşure gününde nafile oruç tutardı.
Ramazan orucu, Mekke’den Medine’ye hicretin ikinci yılının Şaban ayında (Miladi 624) Bedir Gazasından bir ay evvel Bakara Sûresinin 183. âyeti nazil olunca farz kılındı: “Ey iman edenler! Oruç sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Tâ ki günahtan sakınıp takvâya eresiniz.”
İlâhi emre âmâde Ashab-ı Kiram oruç emrinde hiç tereddüt yaşamadı. Ancak, orucun hikmeti, nasıl tutulacağı, iftar ve sahur vaktinin tayini, Ramazan hilâli, oruçlu iken unutup yeme içme, gazâ ve seferde oruç gibi konularda Peygamberimize (asm) birçok sualler yöneltti. Resûlullah Efendimiz de (asm) her fırsatta gerek yaşantısıyla, gerekse konuşmaları ile bu konularda ashabını bilgilendirdi.
Resûlullah (asm) buyurdular: “Ümmetim Ramazan-ı Şerif ayında oruç tutup namaz kılarak (teravih namazı) onun hakkını edâ ederlerse ziyan etmezler.” Ashabdan biri sordu; “Ya Resûlallah onların ziyanı ne olabilir ki?” Resûlullah (asm) şöyle buyurdu: “Bir kimse Ramazan-ı Şerif ayında haram bir işe girerse, içki içerse; o kimsenin orucu makbul olmaz. Gelecek seneye kadar Allah-u Teâlânın, meleklerinin, sema halkının lâneti onun üzerinde kalır.”
Nadi Aksoy
Hz. Peygamberin iftar ve sahurları
Resûlullah Efendimiz (asm) ashabına iftar yemekleri verdiği gibi, zaman zaman toplu iftar dâvetlerine icabet ediyor, bazan sahurda da ashabıyla birlikte oluyordu. Enes’in (r.a) rivayetine göre Hz. Peygamber birilerinin iftar dâvetine icabet ettiğinde şöyle duâ ederdi: “Oruçlular sizde oruçlarını açsınlar, yemeklerinizi iyi insanlar yesin, yanınıza melekler insin.” Abdullah b. Zübeyr’in rivayetine göre bir iftar ziyafeti sonrası Resûlullah (asm) hane sahibine hitaben “Oruçlular yanınızda oruçlarını açtılar; iyi kimseler yemeklerinizi yediler. Melekler de Allah’tan bağışlanmanızı dilediler” buyurdu.
Hakem b. Amr’ın bildirdiğine göre Peygamberimiz (asm) yemek yediğinde asla başkasının önünden yemezdi. Hz. Ömer (r.a) yemek yeme konusunda “Tıka basa yiyip içmekten sakının. Zira tıka basa yiyip içmek vücudun güzellik ve sağlığını bozar, vücutta çeşitli hastalıklar doğurur ve ayrıca kişide ibadete karşı üşengeçlik meydana getirir. Yiyip içmede normal davranın ki vücudunuz sağlıklı, keseniz israftan uzak olsun” diyerek yeme içme konusunda mü’minlere tavsiyede bulunmuştur.
Diğer ümmetlerin orucundan farklı olarak İslâmdaki oruçta sahur vardır. Resûlullah Efendimiz (asm) sahur hakkında “Sahur Allah’ın size verdiği bir berekettir. Onu ihmal etmeyiniz” buyurmuşlardır.
Peygamberimiz (asm) sahura kalkmanın yanı sıra oruçlu iken kaylûle uykusunu (kuşluk vaktinden öğleden biraz sonraya kadarki vakitte uyumayı) da tavsiye etmiştir. Böylece oruç tutarken fazla zorlanmayacağımızı beyan buyurmuşlardır.
Resûlullah Efendimiz (asm) iftarı vakti girer girmez yapmayı tavsiye ederken “Biriniz orucunu açtığında onu hurmayla açsın, çünkü o berekettir. Onu bulamazsa suyla açsın, çünkü su temizdir” buyurdular.
Hz. Muhammed (asm) Medine’ye hicretten hemen sonra Mescid-i Nebî inşa edilmiş, bitişiğine de İslâmdaki ilk okul, ilk yatılı öğretmen okulu diyebileceğimiz Suffa yapılmıştır. Burada kalanlara Ashab-ı Suffa (Ehl-i Suffa) denirdi. Okuma yazma oranının son derece düşük olduğu bir ortamda bu okulun açılması İslâmın ilme verdiği önemin bir göstergesidir. Suffada kalan öğrencilerin derslik olarak Mescid-i Nebîyi kullandıkları, iâşe ve diğer ihtiyaçlarının Peygamberimiz (asm) ve ashabı tarafından karşılandığı bilinmektedir. Diğer zamanlardaki ikramların yanı sıra Resûlullah Efendimiz (asm) ve ashabı Ehl-i Suffa’ya iftar ve sahur yemekleri verirlerdi.
Nadi Aksoy
Hz. Peygamber, Ramazan'ın son on günü itikâfa girerdi
İtikâf; Ramazan ayının son on günü itikâf niyeti ile cami veya mescide çekilerek zarurî ihtiyaçlar dışında dışarı çıkmadan inzivaya çekilip zamanını ibadet ve duâ ile geçirmektir. İtikâf kifâî nitelikli bir sünnet-i müekkededir. Hz. Aişe validemizin (r.a) anlattığına göre Peygamber Efendimiz (asm) Ramazanın son on gününde itikâfa girerlerdi. Bu Aziz ve Celil olan Allah’ın kendisini ebedî âleme alıncaya kadar devam etti. Kendinden sonra hanımları da odalarında itikafa girerlerdi.
Kadir Gecesi mü’minlerin en değerli, en bereketli, en mutlu gecesidir. Çünkü Yüce Yaratıcının rahmet kapılarını sonuna kadar açtığı, manevî ziyafetin dâvetlilerine her türlü ihsanda bulunulduğu bin aydan daha hayırlı bir gecedir.
Ebû Hureyre’den (r.a) rivayet edilen bir hadise göre Peygamberimiz (asm) Kadir Gecesi hakkında şöyle buyurmuşlardır. “Kim ki inanarak ve sevabını Allahtan umarak Kadir gecesini ibadetle geçirirse geçmiş günahları bağışlanır.”
Hicretin ikinci yılının Ramazan ayının sonlarına doğru fıtır sadakası vermek vacip oldu. İbn-i Abbas (r.a) rivayet ediyor ki: “Resûlullah (asm) oruçlunun başı çirkin ve ölçüsüz sözlerden temizlenmesi ve fakirlere bir azık olması için fıtır sadakasını emretti.”
Resûlullah (asm) her zengin Müslümanın hurma, arpa, kuru üzümden bir kısmını bayram namazından önce fakirlere vermesini istemesini ashabın zenginleri tereddütsüz kabul ettiler.
Resûlullah (asm) ilk bayram namazını Medine’de kıldı. Şevval hilâli görülüp sabah güneşi yükselince Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) ashabına oruçlarını açmalarını ve bayram namazına çıkmalarını emretti. Sonra da onlarla birlikte bayram namazı kılmak üzere namazgâha çıktı. Hutbeden önce, ezansız ve kametsiz olarak cemaatle bayram namazı kılındı.
Resûlullah Efendimiz (asm) bundan sonraki tüm namazlarını Medine’nin şark kapısındaki namazgâhta kılmıştır.
Bayram namazı için namazgâha bir yoldan gider, başka bir yoldan dönerdi. Ramazan bayram namazına çıkmadan önce birkaç hurma yerdi.
Nadi Aksoy
Ramazan orucu için niyet nasıl yapılır?
Niyet, o ibâdeti veya ameli ne için yaptığımızın kalbimizdeki “îzâhıdır”. Meselâ perhiz yapmak için aç kalırsak, perhiz yapmış oluruz. Niyetimizdeki ne ise, Allah’tan onu buluruz. İyi bir perhizle şişmanlıktan kurtulmak veya bir kısım hastalıklardan şifâ bulmak isteyebiliriz. Bu durumda perhiz bizim için şifâ kaynaklarından birisi olabilir. Allah dilerse şifâ verir.
Ama perhiz niyetiyle oruç tutmuş olmayız. Oruç tutmak için, “Allah rızâsını gözeterek oruç tutmaya niyet” etmemiz lâzım. Oruç aynı zamanda perhizi de kapsayabilir ve beklediğimiz şifâyı oruçla da elde edebiliriz; ama niyetimiz Allah rızâsını kazanmak gayesiyle oruç tutmak olduğu için, evvelemirde ibâdet yapmış oluruz.
Niyet bir bakıma, tutulan oruç için Allah’tan rızâ, feyiz, bereket, rahmet, mağfiret ve sevap ummak demektir. Bu da—inşallah—geçmiş günahların bağışlanmasına vesîle olur, yeni günahlara da kalkan olur. Niyetsiz ibadet olmaz. Mü’minin ameli niyetinde gizlidir. Mü’minin niyeti amelinden hayırlıdır. Niyetimiz ne ise, amelimiz odur.
Oruç için niyet, kişinin oruç tutacağını bilmesi ve oruç tutmaya karar vermesinden ibârettir. Oruç için sahura kalkılması, oruç için sahurda bir bardak su içilmesi veya oruç için sahurda bir lokma bir şeyler yenilmesi niyet yerine geçer.
Ayrıca dil ile de niyet edilebilir. Dil ile niyet edileceği zaman şöyle denir: “Niyet ettim Allah rızâsı için bugünkü Ramazan orucunu tutmaya.”
Süleyman Kösmene
Ramazan orucu için Ramazanın her günü ayrı niyet etmeli miyiz? Günün niyetini ne zaman yapmalıyız?
Ramazan-ı Şerifte her gün için ayrıca niyet edilmelidir. Çünkü her günün orucu müstakil bir ibâdettir. Ramazanın başında bir defa toplu niyet edilip artık niyet edilmemesi doğru değildir, yeterli değildir. Çünkü her gün bir ayrı ibâdet günüdür. Her günün tecellîleri de farklı olmaktadır. Bir gün sıhhatli iken, bir diğer gün hasta olabilmekteyiz. Bir başka gün yolculuğa çıkmak zorunda kalabilmekteyiz. Bu durumda baştaki toplu niyetimiz bizi sıkıntıya sokacaktır. Çünkü oruç tutmaya kudretimiz yetmediğinde, en baştaki toplu niyetimiz ve sözümüz bizi bağlar. Allah’a yalan çıkmak, her halde istenir bir durum olmasa gerek.
Bu açıdan her günün niyeti ayrıdır. Niyet edilmeyen gün oruç tutulmamış demektir; oruç tutulmadığında ise bozulan bir niyet olmadığı için, kefâret gerekmez. Ancak, o günün kazâsı daha sonra bire bir yapılır.
Niyet sahur vakti yapılabileceği gibi, o günün en geç kuşluk vaktine kadar da yapılabilmektedir. Ancak bu vakitten sonraya niyet bırakılmaz. En geç kaba kuşluk vakti niyet yapmak için de, o ana kadar orucu bozacak davranışlardan uzak bulunmak lâzımdır. Yoksa niyet geçersiz olur.
Oruca niyet etmenin en erken vakti, bir gün önceki gün batımında başlar. Niyet için en hayırlı ve efdal vakit ise sahur vaktidir.
Süleyman Kösmene
11 Ayın Bir Sultanı: Ramazan ve Yemekler
Ama malum çocuklar büyüdü, koşullar değişti. Artık Ramazanlar, o eski Ramazanlar değil.
Burada ne ilişkilerden, ne hoş görüden ne de sevecenlikten bahsetmek istiyorum. Zira artık tek bir değer yaşamlarımızı yönetiyor: maalesef maddiyat. Ama bir gerçek var ki yaşlandıkça insanların daha çok eskiye döndükleri ve bu arada kaybettikleri birtakım manevi değerlerin farkına varıp eski gelenekleri yeniden uygulamak için çaba sarfettikleri.
Yeniden birçok evde birtakım nedenlerden dolayı oruç tutulamasa bile Ramazanın ritüelleri yerine getirilmeye çalışılıyor. İftar yemekleri hazırlanıyor, dostlar davet ediliyor. Huzurlu keyifli sohbetler eşliğinde hepberaber kahveler içiliyor. Böyle ortamlarda bulunmak insana ayrı bir mutluluk kazandırıyor.
Gelin azınca kararınca, durumumuz elverdiği kadarıyla biz de bir iftar sofrası hazırlayıp sevdiklerimizi, mümkünse ihtiyacı olan kişileri davet edip hep beraber eski Ramazanlardan bahsedelim ve kaybedilenlerle şu andaki değerleri bir karşılaştırıp ne durumda olduğumuzu görelim. Ve eğer sonuçtan biraz bile tedirginsek hayatımıza yeniden bir çekidüzen vermek için gayret sarfedelim. Bizler eski adetlerden çok uzak sayılmasakta artık şartlar nedeni ile hiçbirşeyi gerektiği gibi yerine getiremiyoruz. Düşünün biz böyleysek ya gelecek nesiller nasıl olacaklar? Kaç ailede Ramazan gerektiği gibi kutlanıyor? Hatta bayramlarımız? Tek düşündüğümüz nereye gideriz, ziyaretlerden nasıl kaçarız. Ama şöyle bir Amerika ya da Avrupa kültürlerine bir bakın. Bizdeki Ramazanlara benzeyen hatta şu dönemde aynı zamana denk gelen şükran günlerinde (Thanksgiven) tüm aileler birlikte olabilmek için ellerinden geleni yaparlar. Ayrı evlerde, ayrı şehirlerde yaşayan gençler anne babalarının hatta eğer hayattaysalar büyükanne ve büyükbabalarının yanlarına gitmek için, zira aileleri de mutlaka oraya gidecektir, günler öncesinden planlar yapar biletlerini alırlar. Ah peki bu onları daha zayıf bir toplum mu yapıyor? Hayır aksine çok daha kuvvetli. Unutmayın örf ve adetleri olmayan toplulukların gelecekleri de kısa olur. Bizler de çocuklarımıza Ramazanın önem ve değerlerini anlatalım, mümkünse onlara Ramazan boyunca sevdiklerimiz, dostlarımız, yakınlarımız hatta ihtiyacı olan kişilerle birlikte bir iftar yemeğinde biraraya gelerek Ramazan’ın helecanını yaşatalım. Bu sıcak örf ve adetlerimizi onlara mümkün olduğunca gösterelim. Sonra zaten hayat onların!
İşte sıcak bir iftar yemeği için eskiden büyüklerimizin hazırladıkları sofralarda olmazsa olmazlardan birkaç örnek:
Eskiden iftarda ilk yemek iftariye denilen çerezlerden oluşurdu. Küçük tabaklarda hazırlanan peynirler, zeytin, reçeller, hurma v.s. Bir müddet ara verdikten sonra et veya tavuk suyuyla hazırlanan düğün, mercimek, yoğurt, pirinç, tarhana çorbalarına geçilirdi. Ramazan'ın vazgeçilmez yemeği pastırmalı yumurta ise sahanlar içinde yanında mutlaka Ramazan pidesiyle sunulurdu. Daha sonraki yemekler etinden sebzesine, pilavından böreğine ev sahibinin gücüne göre yapılan lezzetlerdi. Kuru meyvelerden yapılan kompostolar, kat kat yufkadan oluşan baklava, kazandibi, kabak tatlısı, keşkül ve Ramazan'a has bir tatlı olarak bilinen gül kokulu güllaç ise iftar sofralarının vazgeçilmez tatlılarıydı.
Tabii bu arada belirtmem gereken en önemli nokta ise iftar ve sahurda sağlık açısından az yemeye gayret edilmeli.
Unutmayın eskiden söylenen bir söz var “Az yiyen melek olur, çok yiyen helak olur.
Ramazanda sağlıklı beslenme
Sual: Ramazanda sağlık açısından yiyip içerken dikkat edilmesi gereken hususlar nelerdir?
CEVAP
Bir doktor arkadaşımızın verdiği cevap şöyledir:
Ramazan ayında, dengesiz beslenen kişilerde halsizlik, depresyon, mide ağrısı, hazımsızlık, tansiyon düşmesi gibi birçok sağlık problemi görülebiliyor. Sahura kalkmamak veya sahurda fazla miktarda yağlı besinler almak, iftarda ise, çok miktarda ve çok çeşitli yemekler, kan şekerini hızla yükselten gıdaları almak, hızlı yemek yemek ve yeteri kadar su içmemek yanlıştır. İftar ve sahurda ağır ve yağlı gıdalar yerine hafif, posalı ve sebze ağırlıklı besinler tercih edilmeli.
Bazı tavsiyelerimiz şöyledir:
1- Besin yönünden dengeli bir iftar sofrası hazırlamaya dikkat etmeli.
2- İftarda, ilk önce hafif, az yağlı gıdalar yenmeli. Çok yemek, boş olan mideye yüklenilmesine sebep olur. Bu durumda sindirim zorlaşır, midede ağırlık, ekşime, yanma, bulantı, bağırsaklarda kabızlık, şişkinlik gibi sağlık problemleri yaşanır. Bunun için ilk oruç açıldığında hurma, peynir, domates, zeytin, kepek ekmeği gibi kahvaltılıklar veya çorba, etli sebze yemeği gibi hafif yemeklerle iftara başlanmalı, sindirime zaman tanıyarak 15-20 dakika sonra az yağlı ızgara et yemeği, kuru baklagil, sebze yemeği, salata, ayran, cacık gibi yemeklerle devam edilmeli.
3- Kan şekerini hızla yükselten beyaz ekmek, pirinç pilavı gibi glisemik indeksi yüksek olan gıdalar yerine bulgur pilavı, kepekli ekmek veya kepekli makarna gibi posalı, glisemik indeksi düşük besinleri tercih etmeli.
4- Yemekler yavaş yavaş, iyi çiğneyerek yenmeli.
5- İftarda kızartma ve yağlı gıdalar yerine ızgara, haşlama, buğulama gibi usullerle pişirilmiş hafif yemekler tercih edilmeli.
6- Tatlı yerine hamurlu, ağır tatlılar yerine sütlü tatlılar tercih edilmeli.
7- İftar ile sahur arasında 2-2.5 litre su veya sulu içecekler içilmeli.
8- Ara öğün yenecekse, meyve yemeli.
9- Çay ve kahve, demirin emilimini azalttığı için, yemekten bir iki saat sonra içilmeli.
10- İftarda henüz karın doymadan sigara içilmemeli. En az 20 dakika sonra içilmeli. Vücutta hücreler gıda beklerken birden nikotin başta olmak üzere zehir yoğunluğu ile karşı karşıya kalır. Bu durumda kan pıhtılaşır ve kalp krizi riski artar. Oksijen taşıması gereken hücreler bir anda zehir taşımaya başladığından, beyin hücreleri başta olmak üzere çok sayıda hücre ölür. Vücutta ciddi anlamda zarar meydana gelir.
11- Akşamki yemekle iktifa edilmemeli, sahura mutlaka kalkılmalı, az da olsa sahurda yemek yenmeli ve hafif besinler tercih edilmeli. Çok uzun açlıklarda kan şekeri ve tansiyon düşer, boş midede asit salgısı artar. Ertesi gün ise aç kalma süresinin uzamasıyla metabolik hız düşer, halsizlik, baş ağrısı görülür. Bunun için geceyi ve ertesi günü aç geçirmemek için mutlaka sahura kalkılmalı.
12- Sahurda yenilen besinlerin miktarı ve çeşidi çok önemlidir. Sahurda yağlı ve ağır besinler metabolizma hızı yavaş olduğundan vücuda alınan besinlerin yağa dönüşümü daha fazla olur.
Ayrıca bu tür yağlı ve ağır besinler yenip ardından yatıldığında ciddi mide rahatsızlıkları görülebilir. Sahurda bunların yerine daha hafif, yağ oranı düşük, günlük alınması gereken protein ihtiyacının karşılanması bakımından protein içeriği yüksek, kan şekerini hızla yükseltmeyen kompleks şekerlerden oluşan bir öğün tercih edilmeli.
Süt, peynir, zeytin, kepekli ekmek, çorba, domates, salatalık, biber, reçel gibi kahvaltılık besinler veya süt, yulaf gevreği, meyve gibi besinlerden oluşan hafif bir öğün en uygunudur. Günlük su ihtiyacı 2-2.5 litredir ve bütün gün su içilemeyeceğinden dolayı sahurda bol sıvı alınmalı.
Sual: Ramazanda sağlık açısından yiyip içerken dikkat edilmesi gereken hususlar nelerdir?
CEVAP
Bir doktor arkadaşımızın verdiği cevap şöyledir:
Ramazan ayında, dengesiz beslenen kişilerde halsizlik, depresyon, mide ağrısı, hazımsızlık, tansiyon düşmesi gibi birçok sağlık problemi görülebiliyor. Sahura kalkmamak veya sahurda fazla miktarda yağlı besinler almak, iftarda ise, çok miktarda ve çok çeşitli yemekler, kan şekerini hızla yükselten gıdaları almak, hızlı yemek yemek ve yeteri kadar su içmemek yanlıştır. İftar ve sahurda ağır ve yağlı gıdalar yerine hafif, posalı ve sebze ağırlıklı besinler tercih edilmeli.
Bazı tavsiyelerimiz şöyledir:
1- Besin yönünden dengeli bir iftar sofrası hazırlamaya dikkat etmeli.
2- İftarda, ilk önce hafif, az yağlı gıdalar yenmeli. Çok yemek, boş olan mideye yüklenilmesine sebep olur. Bu durumda sindirim zorlaşır, midede ağırlık, ekşime, yanma, bulantı, bağırsaklarda kabızlık, şişkinlik gibi sağlık problemleri yaşanır. Bunun için ilk oruç açıldığında hurma, peynir, domates, zeytin, kepek ekmeği gibi kahvaltılıklar veya çorba, etli sebze yemeği gibi hafif yemeklerle iftara başlanmalı, sindirime zaman tanıyarak 15-20 dakika sonra az yağlı ızgara et yemeği, kuru baklagil, sebze yemeği, salata, ayran, cacık gibi yemeklerle devam edilmeli.
3- Kan şekerini hızla yükselten beyaz ekmek, pirinç pilavı gibi glisemik indeksi yüksek olan gıdalar yerine bulgur pilavı, kepekli ekmek veya kepekli makarna gibi posalı, glisemik indeksi düşük besinleri tercih etmeli.
4- Yemekler yavaş yavaş, iyi çiğneyerek yenmeli.
5- İftarda kızartma ve yağlı gıdalar yerine ızgara, haşlama, buğulama gibi usullerle pişirilmiş hafif yemekler tercih edilmeli.
6- Tatlı yerine hamurlu, ağır tatlılar yerine sütlü tatlılar tercih edilmeli.
7- İftar ile sahur arasında 2-2.5 litre su veya sulu içecekler içilmeli.
8- Ara öğün yenecekse, meyve yemeli.
9- Çay ve kahve, demirin emilimini azalttığı için, yemekten bir iki saat sonra içilmeli.
10- İftarda henüz karın doymadan sigara içilmemeli. En az 20 dakika sonra içilmeli. Vücutta hücreler gıda beklerken birden nikotin başta olmak üzere zehir yoğunluğu ile karşı karşıya kalır. Bu durumda kan pıhtılaşır ve kalp krizi riski artar. Oksijen taşıması gereken hücreler bir anda zehir taşımaya başladığından, beyin hücreleri başta olmak üzere çok sayıda hücre ölür. Vücutta ciddi anlamda zarar meydana gelir.
11- Akşamki yemekle iktifa edilmemeli, sahura mutlaka kalkılmalı, az da olsa sahurda yemek yenmeli ve hafif besinler tercih edilmeli. Çok uzun açlıklarda kan şekeri ve tansiyon düşer, boş midede asit salgısı artar. Ertesi gün ise aç kalma süresinin uzamasıyla metabolik hız düşer, halsizlik, baş ağrısı görülür. Bunun için geceyi ve ertesi günü aç geçirmemek için mutlaka sahura kalkılmalı.
12- Sahurda yenilen besinlerin miktarı ve çeşidi çok önemlidir. Sahurda yağlı ve ağır besinler metabolizma hızı yavaş olduğundan vücuda alınan besinlerin yağa dönüşümü daha fazla olur.
Ayrıca bu tür yağlı ve ağır besinler yenip ardından yatıldığında ciddi mide rahatsızlıkları görülebilir. Sahurda bunların yerine daha hafif, yağ oranı düşük, günlük alınması gereken protein ihtiyacının karşılanması bakımından protein içeriği yüksek, kan şekerini hızla yükseltmeyen kompleks şekerlerden oluşan bir öğün tercih edilmeli.
Süt, peynir, zeytin, kepekli ekmek, çorba, domates, salatalık, biber, reçel gibi kahvaltılık besinler veya süt, yulaf gevreği, meyve gibi besinlerden oluşan hafif bir öğün en uygunudur. Günlük su ihtiyacı 2-2.5 litredir ve bütün gün su içilemeyeceğinden dolayı sahurda bol sıvı alınmalı.
Sahur Vaktİ, Seher Vaktİ
"Aman sahura kalkmayı ihmal etmeyin; zira sahur yemeği mübarek bir gıdadır." derdi. Nitekim Mescid-i Nebevî'nin sofasında yatıp kalkan fakir sahabîlerden ve İslam'a ilk giren bahtiyarlardan biri olan İrbaz b. Sariye'yi bir gece sahura çağırırken:
"Mübarek gıdaya buyur!" demişti.
Bir başka seferinde sahur yapmanın önemini şöyle anlatmıştı:
"Sahur yemeği bereketlidir. Yememezlik etmeyin. Bir yudum suyla bile olsa sahur yapın. Zira Allah Teala ve melekleri sahur yapanlara rahmet yağdırır."
Fahr-i Cihanın sahura neden bu kadar değer verdiği gayet açıktır. Zira sahur vakti, seher vaktidir. İlahî rahmet ve bereketin sağanak sağanak yağdığı zamandır. Allah'a gönül verenlerin ibadet, dua ve zikirleriyle gergef gergef işlediği mübarek bir zaman dilimidir.
Sevgili kardeşler! Hiç değilse mübarek Ramazan ayı boyunca bu kıymetli vakti biz de değerlendirelim. Gönül derinliklerinden kaynayıp gelen bir coşkuyla Cenab-ı Hakk'a niyaz edenler gibi boyun büküp arz-ı hal etmeye çalışalım; zira bu feyizli zamanda uyanık olmanın büyük bir manası vardır. Sahura kalkan mü'minler o mütevazi boyun büküşleriyle sanki şöyle derler:
Rabbim! Çok şükür ben de seni bilen, seni seven, sana gönül verenlerden biriyim. Sana olan bağlılığımı arzetmek için uykumu bölüp kalktım. Yarın senin rızan için oruç tutacağım. Ne olur benden hoşnut ol. Allahım!
Oruç ve sağlık
"Oruç tutunuz, sağlıklı olursunuz."
(et-Tergib ve´t-Terhib, 2:83)
---
Hz. Ali Radiyallâhu Anhın rivayetine göre bu konuda Resul-i Ekrem Efendimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuşlardır:
"Allah Tebâreke ve Teâlâ, İsrailoğulları peygamberlerinden bir peygambere şöyle vahyetti:
Kavmine bildir, hangi kul, bir gün oruç tutarsa, ben onun cismine sağlık ve âfiyet veririm, mükâfatını da büyütürüm." (Kenzü´l-Ummâl, 8:447)
---
Oruç beden sağlığı için en güzel bir ilâç, maddî ve manevî bir perhizdir. İnsan nefsi yeme içme hususunda keyfi olarak hareket ettikçe vücuduna, sağlığına zarar verir. Helal-haram ayırt etmeyip rast gelen şeyi yemekle de manevî hayatını zehirler; nefis kendi üstünlüğünü kurar, baskın gelir, kalp ve ruhun sesine kulak vermez olur. Dizginini eline alır, "daha insan ona binemez, o insana biner."
Ramazan´da oruç sayesinde insan perhize alışır, emir dinlemesini öğrenir. Hazmetmeden, sindirmeden önce mideye yemekleri doldurmaz, hastalıkları çekmez. Emir dinlemeye alıştığı için de, haramdan uzak durmakla akıl ve dinin emirlerini yapmaya çalışır. Böylece manevî hayatı bozulmaz.
Midenin ve diğer sindirim organlarının dinlenmeye, istirahata ihtiyaçları vardır. Bu sayede vücut fazladan biriken yağları eritir, zindeleşir. Bu dinlenme sırasında kalp, zikir ve duadan gelen gıdaları rahatça alır. Bu duygular sırf o mide fabrikası için yaratılmadıklarını anlayarak, gerçek vazifelerine koşarlar.
"Kalp ve ruh, akıl, sır gibi letâifin (lâtifelerin) o mübarek ayda oruç vasıtasıyla çok terakkiyat (yücelişleri) ve tefeyyüzleri (aldığı feyizler) vardır. Midenin ağlamasına rağmen, onlar masumâne gülüyorlar."
Bu açıdan oruç insana hem sağlık zenginliği verir, hem de âhiret zenginliği getirir.
15 Eylül 2007 Cumartesi
Âzâlarına oruç tutturmak davranış eğitimi kazandırır
| |||
Oruç tutan çocuğunuza sadece aç kalmanın değil kötülüklerden de uzak durmanın gerektiğini anlatın. Kötü sözlerden ve davranışlardan uzak durmaya çalışmak, kırıcı konuşmamak, kalp kırmamak, kimseye zarar vermemek oruçlu insanın daha çok önem vermesi gereken özelliklerdir.
| |||
Mesela hiç kimse kendisinin arkasından konuşulmasını istemez., fakat buna dikkat edemeyenler çoktur. Çocuğa başka insanların arkasından konuşmanın da oruçlu insana hiç yakışmayan bir davranış olduğunu ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerden örnekler vererek anlatmak gerekir. Oruçluyken bu hususlara dikkat eden kişi başka zamanlarda da bunu yapma alışkanlığını kazanmaya başlamış olur. Oruç bu anlamda bir davranış eğitimidir. Bizi iyiliklere doğru alıştırma yapma fırsatı sağlar. NEFSİMİZİ AÇLIKLA TERBİYE EDELİM Muhammed bin el-Haris -radıyallahu anh- der ki: Beş zümreye beş şeyi sordum, hepsi de aynı cevabı verdiler: 1. Hekimlere devaların en şifalısını sordum: “Açlıktır ve az yemektir,” dediler. 2. Hikmet ehline: “Allah’a ibadete en fazla yardımcı olan nedir?” diye sordum, “Açlıktır ve az yemektir” dediler. 3. Zahitlere, “Zühde en fazla kuvvet kazandıran nedir?” diye sual ettim. “Açlıktır ve az yemektir” dediler. 4. Alimlere, “İlim hıfzında en fazla yardımcı şey nedir?” diye sordum, “Açlıktır ve az yemektir” dediler. 5. Sultanlara, “Her vakit dikkatli bulunmanın çaresi ve en güzel, en lezzetli nimet nedir?” diye sual ettim, “Açlıktır ve az yemektir” dediler. |
Ramazan’daki hedeflerimiz neler olmalı?
![]() |
|
Teravih namazını 20 rekat olarak cemaatle camilerde kılmak.
İftar saatlerinde ümmeti Muhammet için çok dua etmek.
Oruçlarımı mutlaka sahura kalkarak tutmak ve sahur vakitlerini dua, namaz ve Allah’ı zikirle çok iyi değerlendirmek.
Öğrencilere, komşularımıza ve akrabalarımıza iftar vermek.
Sadaka, burs, bağış ve yardımlarımızı bu ayda biraz daha artırmak.
Allah’ın isimlerini bolca zikretmek.
Gıybet, su-i zan, yalan, dedikodu gibi günahlardan uzak durarak orucumuzu lekelememek.
Ramazan’ımızı bereketlendirmek için fitremizi fazlasıyla vermek.
Çevremize hayırhâh olup bu ayda kalplerin de yumuşamasını fırsat bilerek din-i mübin-i İslam’a hizmet adına daha fazla şeyler yapmak.
Hayır ve hasenat sahiplerini yeni bir nesle sahip çıkma adına çeşitli hayırlara kanalize etmek.
Kötü huy ve alışkanlıklarımızı bu rahmet ve bereket ayında tamamen terk etmeye çalışmak.
‘Ramazan tebrik ziyaretleri’ adı altında tanıdık tanımadık herkese ziyaretlerde bulunmak.
‘Her gece Kadir Gecesi olabilir’ mülahazası ile Ramazan özellikle son 10 geceyi çok dinç olarak ibadet ve dua ile değerlendirmek
Teravih orucun meyvesi gecenin bereketidir
| |||
Teravih, “20 rekat mı, yoksa değil mi?” gibi anlamsız tartışmalara kurban edilmeyecek derecede kıymette bir nafile namazdır. Ramazan gecelerini manevi nuruyla aydınlatan, ruhlara hayat bahşeden teravihi ihmal etmeyelim.
| |||
Teravih ramazan ayına mahsus bir gece namazıdır. Yatsı namazından sonra kılınır. Kadın erkek her müslüman için sünnet-i müekkede bir namazdır. Kılınmadığı takdirde kazası gerekmez. Tek başına kılınabildiği gibi cemaatle kılınması kifai sünnettir. peygamberimiz cemaatla namaz kılmaya olan iştiyakına rağmen farz namazları dışında sadece teravih namazını cemaatle kılmışlardır. Teravih namazını ilk olarak Sevgili Peygamberimiz (sas) bir ramazan gecesi ashabı ile birlikte kılmışlardır. Ertesi gün duyulunca cemaat artmış yine teravih namazı beraber kılınmıştı. Üçüncü gece cemaat daha da çoğalmış yine Resulullah (sas) hanesinden çıkıp teravih namazını ashabıyla kılmışlar ancak dördüncü gece cemaat mescide sığmayacak derecede çoğalınca Peygamberimiz yalnız yatsı namazını kıldırarak hanesine çekilmiş teravih namazı için çıkmamış ve sabah namazına kadar bekleyen cemaata namazdan sonra “Teravih için beklediğinizi biliyordum fakat üzerinize farz olur da edasından aciz kalırsınız diye korktum.” (Buhari 2/252; Müslim 1/524) buyurmuştur. O günden sonra herkes teravih namazını evinde veya mescidde kendi kendine kılmaya devam etmiştir. Hz.Ömer (ra) hilafeti sırasında bu konudaki dağınıklığı önlemek için Ubey İbn-i Kâ’bı imam tayin ederek teravihin cemaatle kılınmasını başlatmıştır. Daha sonra Hz.Ali (ra) de hilafeti döneminde bu namazı teşvik etmiş ve “Ömer mescidlerimizi teravihin feyziyle nurlandırdığı gibi Allah da (cc) Ömer’in kabrini öyle nurlandırsın” diye memnuniyetini belirtmiştir. Hz.Ömer zamanındaki cemaatla kılınan teravihin kaç rek’at olduğu hakkında iki rivayet vardır: Vekî’ın malik İbn Enes’den onun da yahya İbn Sa’d’dan rivayetine göre Hz.Ömer görevli birisine cemaatına yirmi rek’at kıldırmasını emretmişti.(El-Kitabu’l Musannef Li İbn-ı Ebi Şeybe 2/163-164) Hz. Aişe’den Hz.Peygamber’in ramazanda ve sair gecelerde, bir rivayette onbir, diğer rivayette onüç rek’attan fazla namaz kılmadığı hakkındaki sahih rivayete ilaveten Hz.Ömer’in de Muvatta’daki rivayete göre onbir rek’at kıldırması için Ubey İbn Kâ’b’a emir verdiği hakkındaki rivayetleri karşısında Beyhakî’nin Said İbn Yezid’den Hz.Ömer döneminde teravihi yirmi rek’at kıldıklarına dair rivayetini İmam Nevevî izah ederek “Hz.Ömer’in onbir rek’at emri, döneminde ilk kılınan teravih gecelerine aitti. Sonra teravih yirmi rek’at olarak yerleşmişti. Şimdiye kadar devamedegelen de budur.” (İbn-ü’l-Hümam Fethu’l-Kadir C.1 Sh.334) demiştir. |
Oruçlunun sevindiği iki zaman vardır
Sacid Ekerim | |
Oruç tutan kişinin sevindiği iki önemli zaman vardır. Bunlardan birisi orucunu tamamladığı iftara kavuştuğu an; diğeri ise Rabb’ine kavuştuğu, can emanetini teslim ettiği zamandır. (Muvatta, Sıyam, 58) Hadisten bize mesajlar:
| |
1. Burada bahsedilen sevinçler ruhanî sevinçlerdir. İftar anında oruç ibadetini tamamlamanın sevinci vardır. Oruç ölüm kapısını cennetlere doğru açar. Orucun ecir ve sevabının büyüklüğü ölüm denen acı olaya bile bir cennet rengi verir. 2. Oruç sevinçlere açılan nuranî bir kapıdır. 3. Cennet mutluluklarına oruçla ulaşılır. |
ORUCU BOZMAYAN ŞEYLER NELER?
Unutarak yemek içmek ve cinsî münasebette bulunmak. Unutarak yapılan bu işler orucu bozmaz. Ancak oruçlu olduğunu hatırladığı anda, bu işleri yapmayı bırakması gerekir.
Birinin unutarak yiyip içtiği görülürse, eğer yiyip içen adam, güçsüz, zayıf ve ihtiyar birisi ise hatırlatmamak daha iyidir. Zira bu, Allah’ın, o kimseye, güçsüzlüğüne merhameten orucunu unutturmak suretiyle ikram ettiği bir rızıktır. Unutarak yiyip içen kimse güçlü, kuvvetli biri ise hemen hatırlatılmalıdır.
Uyurken ihtilâm olmak.
Hanımını öpmek, elle tutmak, okşamak.. Bu durumda meni gelmedikçe oruç bozulmaz.
Kadına el sürmeden sadece bakmak veya şehevî konuları düşünmek sebebiyle tahrik olup meninin gelmesi.
Geceden cünüp olan kimsenin, yıkanmayı sahurdan sonraya, oruçlu vaktine bırakması.
Ağza gelen balgamı yutmak.
Kafasından burnun içine gelen akıntıyı çekip yutmak.
Denize, yahut başka bir suya dalınca, kulağa su kaçması.
İstek dışı olarak boğaza sigara dumanı gibi keyif verici bir duman girmesi.
Boğazına toz veya sinek kaçmak. Gözyaşı veya yüz teri ağza girecek olsa, eğer bir-iki damla kadarsa orucu bozmaz. Ancak tuzluluğu bütün ağız içinde hissedilecek kadar çok olup oruç hatırda iken yutulursa orucu bozar.
Sahurdan dişleri arasında kalmış nohut tanesinden küçük bir şeyi yutmak.. Nohut tanesinden büyük olursa orucu bozar.
Hariçten susam veya buğday tanesi kadar bir şeyi ağzına alıp yavaş yavaş ve tadı boğazına varmayacak şekilde çiğneyip yok etmek.
Kendiliğinden gelen kusuntu, yine kendiliğinden geriye gitse, ağız dolusu bile olsa orucu bozmaz. Kusma isteğiyle ağza getirilen az miktardaki kusmuk ise kendiliğinden içeri gitse orucu bozmaz. Fakat miktarı ağız dolusu ise orucu bozar.
Kan aldırmak.
Göze sürme çekmek.
Derideki gözeneklerden içeri giren şeyler orucu bozmaz. Buna binaen, vücuda sürülen yağ veya yıkanılıp soğukluğu içeri nüfuz eden su, orucu bozmaz. Çünkü bunlar yoluyla içeri girerler.
Baş veya karındaki bir yaraya konulan ilâç, vücuttan içeri girmedikçe oruç bozulmaz.
AŞI VE İĞNELER ORUCU BOZAR MI?
İnsan vücudunda gıdalanmaya esas olan kanal ve yollar iki kısımdır:
a. Burun, kulak, ön ve arka yollar gibi tabiî ve aslî kanallar. Bunların herhangi bir yerinden vücudun iç kısmına geçecek olan maddeler ittifakla orucu bozarlar. İç kısma ulaşmayanlar ise, orucu bozmazlar.
b. İkinci kısım yollar ise, sonradan meydana gelen ârızî kanal ve yollardır. Vücuddaki bir kesik, yara, v.s. gibi. Bu yollardan içeri geçiş kesinlik kazandığı takdirde orucun bozulacağında yine ittifak vardır. Ancak iç kısma geçiş şüpheli durumlarda ise İmam Ebu Yusuf ve Muhammed’e (İmameyn) göre oruç bozulmaz, İmam-ı A’zam Hazretlerine göre ise oruç bozulur.
Görüldüğü gibi İmam-ı A’zam ile iki talebesi arasındaki ihtilâf esasta değil, keyfiyet üzerindedir. Yani içe nüfuz katiyet kazandığı zaman, onlara göre de oruç bozulmuş olmaktadır.
Bu genel kaideler ışığında iğne ve aşıları incelediğimizde şu durum ortaya çıkmaktadır: Çiçek aşısı gibi deri üzerinden yapılan aşı ve ilâçlamalar orucu bozmaz. Çünkü deri vücudun dış kısmını teşkil eder. Bunun dışında kalan iğne ve aşılar, genel olarak damardan, kaba etten ve deri altından yapılmaktadır. Her üç halde de ilâç verilmeksizin vücudun derinliğine batırılan iğnenin bir tarafı dışta kaldığı için, yalnız batırmakla oruç bozulmaz. Ancak içeri ilâç, su gibi maddeler enjekte edilirse oruç bozulur. Çünkü bu maddeler vücud içinde kararlaşıp yerleşir. Damardan verilen ilâçlar ise, doğrudan doğruya kana intikal eder. Oradan organlara dağılır. Kaba et ve deri altındaki ilâçlar da yine içeriye nüfuz etmiş sayılır. Bu itibarla vücuda ilâç zerketmek için yapılan aşı ve iğneler, orucu bozarlar. Ancak kefaret icap etmez. Yalnızca kaza kâfi gelir.
Önemli hastalığı olanlar, zaten oruçlarını bozabilirler. Bunlara oruçlu halde yapılan iğne ile oruçları bozulur. Sağlık durumları düzeldiğinde oruçlarını kazâ ederler. Bu gibi kimselerin mümkünse iğneyi geciktirerek iftardan sonra yaptırmaları daha iyidir.
Vücuda dışardan kan almak, ilâç almak gibidir. Orucu bozar. Fakat kan vermek orucu bozmaz.
Abdestte ağza su verip geri boşalttıktan sonra, arta kalan yaşlığın tükürük ile beraber yutulması orucu bozmaz.
Dişlerin arasından çıkan kan, az olup tükürük içinde kaybolmakta ise bu kanın yutulması oruca zarar vermez. Ancak kan tükürüğe galebe çalacak çoğunlukta ise bunu yutmakla oruç bozulur.
ORUCU BOZUP YALNIZ KAZÂYI GEREKTİREN DURUMLAR
Yenilip içilmesi normal, alışılmış olmayan ve insan tabiatının meyletmediği şeylerin yenilip içilmesi orucu bozar ve sadece kazayı gerektirir. Taş, toprak, çiğ pirinç, çiğ hamur, un gibi insanların normalde yemediği şeyleri yemek orucu bozar ve sadece kazayı gerektirir.
Henüz içi olmamış yeşil cevizi yemek. Veya bademi, fındığı ve kuru fıstığı kabuğuyla birlikte çiğnemeden yutmak.
Arka yola fitil koymak, ilâç akıtmak.
Burna ilâç çekmek.
Kulağın içine yağ damlatmak.
Boğaza huni ile bir şey akıtmak.
Karında veya başta bulunan herhangi bir yaraya sürülen ilâcın vücuttan içeri nüfuz etmesi.
Boğaza kaçan yağmur, kar veya doluyu istemeyerek yutmak.
Abdest alırken boğazına veya burna su çekerken genzine hata ile suyun kaçması.
İsteyerek boğazına veya burnuna duman çekmek. Sigara, anber gibi lezzet ve keyif verici bir duman olursa kefaret de gerekir.
Ramazan günü zor kullanmak suretiyle yapılan cinsel ilişkiden dolayı, bu işe zorlanan kimseye sadece kaza gerekir, kefaret gerekmez. Zor kullanmak, can almak, bir organı kesmek veya bunlardan birine sebebiyet verecek şekilde dövmekle yapılan zorlamadır. Üzüntü ve acı verecek derecede olan dövmek veya sadece hapsetmek suretiyle yapılan bir zorlamadan dolayı Ramazan orucunu bozmak kaza ile birlikte kefareti de gerektirir.
Dişleri arasında kalan nohut tanesi kadar olan bir şeyi yemek.
Kendi isteğiyle dışarı kusmak. Bu kusma ağız dolusundan az da olsa orucu bozar.
Ağız dolusu kendiliğinden gelen veya isteyerek getirilen kusmuğu mideye çevirmek.
Sahur vakti geçtiği halde, geçmedi zannıyla sahur yemek.
Güneş battı, iftar oldu zannıyla oruç bozmak.
Ramazan orucundan başka bir orucu bozmak. İsterse kasden olsun..
Hanımını öpmek, okşamak, sarılma, v.s. sebebiyle erkekten ve kadından meninin gelmesi. Şehvetle sadece mezinin gelmesi ile oruç bozulmaz.
Ramazan orucunu tutmaya niyet etmeden gündüz yiyip içmek de sadece kazâyı gerektirir. Kefaret icab etmez. Çünkü kefaret oruç tutmamanın değil, tutulan orucu bozmanın cezasıdır. Fakat böyle bir şey günahtır. Tevbe etmek gerekir.
El ile meni getirmek (istimna’ - mastürbasyon).
Kan yutmak. Çoğunluğunu tükürük teşkil eden ağızdaki az kanı yutmak orucu bozmaz.
ORUÇ TUTMANIN FARZ OLMADIĞI DURUMLAR
Yolculuk: İslâm, insanlara üstesinden gelemeyecekleri mükellefiyetleri yüklemez. Emirler takat ölçüsündedir. Yolculuk ise, zaman zaman meşakkat ve sıkıntıların olduğu bir durumdur. Böyle bir durumdaki Müslüman yolculuğun vereceği meşakkat karşısında oruç tutmada zorlanabilir. Bundan dolayıdır ki Cenab-ı Hakk, Bakara suresinin 184. âyetinde bu durumdaki kimselere oruç tutmama noktasında ruhsat vermiştir. Seferde iken oruç tutmayan daha sonra kaza eder. Ancak dileyen kimseler, yolcu oldukları halde bu orucu tutabilirler.
Hastalık: Yüce Yaratıcı, oruç tutamayacak kadar hasta olan kimselere de ruhsat vermiş, oruç mükellefiyetinden onları istisna etmiştir. Bunlar iyileştikten sonra tutamadıkları orucu kaza ederler. Burada hastalığı tam olarak tarif etmek gerekir. Hastalık, insanın hayatî fonksiyonlarının muntazam şekilde seyir etmemesi veya etraftan gelen uyarılara cevap verilmeme hali olarak tarif edilebilir. Hastalık, oldukça ciddi ve tedavi gerektiren bir durum olabileceği gibi basit bir rahatsızlık da olabilir. Bu ayırımı yapmayı yani oruç tutup tutmaması gereken kimseleri ayırmayı İslâm, Tabib-i Müslim-i Hâzık’a, (müslüman mütehassıs hekime) bırakmıştır. Tabiatıyle rastgele bir kimseye danışarak oruç tutmamak Allah katında o şahsa manevî mesuliyet yükler.
Gebelik ve çocuk emzirmek: Gebe olan ya da çocuğunu emzirme durumunda olan kadınlar, gerek kendilerine, gerekse çocuklarına bir zarar gelmemesi için, oruç tutmama noktasındaki ruhsata dahildirler ve daha sonra müsait olduklarında kaza ederler. (Bkz: İbn Mâce, Sıyâm 3)
Yaşlılık: İslâm, oruç tutamayacak kadar yaşlı olan kimselere ruhsat tanımış, tutamadıkları her gün için bir fakir doyurmak suretiyle bu onları bu ibadetten muaf tutmuştur.
Aşırı açlık ve susuzluk: Oruçlu olan bir kimse, aşırı açlık ve susuzlukla karşı karşıya kalsa, orucun, onun beden ve ruh sağlığını ciddi boyutta etkileyeceğinden endişe etse yahut doktor bu hususta kendisine tutmaması noktasında rapor vermiş olsa, bu kimse de oruçtan muaf tutulmuş olup, sağlığına kavuştuğunda, tutamadığı günler kadar tutmak suretiyle bu ibadeti yerine getirmiş olur.
İkrah: Yani zorla oruç tutturulmamak halidir. Birisi oruç tutana, “Orucunu bozmazsan seni öldürürüm veya bir uzvunu keserim” diye tehdit etmişse, dediğini yapmaya gücü yetiyorsa, oruçlunun orucunu bozması mübah olur.
ORUÇ TUTMAK KİMLERE FARZDIR?
İslâm, emir ve yasakların yapılmasını istediği kimselerde bir takım şartlar arar. Bu anlamda diğer ibadetlerde olduğu gibi, oruç ibadetinde de belli başlı özelliklere sahip olan kimseler mükellef tutulmuştur. Bunları şu şekilde sıralamamız mümkündür:
1. Müslüman olmak:Oruç ibadetinin bir kimseye farz olması için, o kişinin Müslümanlığı kabul etmiş olması gerekir. Müslüman olmayan kimseler, böyle bir ibadeti yapmaya zorlanamaz.
2. Ergenlik çağında ve akıllı olmak:
İbadetlerin farz olması için bulunması gerekli olan şarlardan biri de o kimsenin ergenlik çağında ve aynı zamanda akıllı olmasıdır. Zira henüz belli bir yaşa (ergenlik) gelmemiş kimseler İslâm’da mükellef kabul edilmemişlerdir. Bu anlamda çocuklar ve ergenlik yaşına ulaştığı halde akıldan mahrum olanlar, bu ibadetten muaf tutulmuşlardır. Bu hususu Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şu beyanlarıyla bildirmişlerdir: “Üç kişiden sorumluluk kaldırılmıştır: Buluğ çağına erinceye kadar çocuktan, aklı yerine gelinceye kadar deliden, uyanıncaya kadar uyuyandan.” (Buhârî, Hudûd 22)
3. Oruç tutmaya güç yetmek ve yolcu olmamak:
Orucun farz olması için, mükellefin beden itibariyle sağlıklı olması, hasta olmaması ve mukim olması gerekir. Bedenen oruç tutmaya muktedir olmayanların, hastaların ve seferde olan kimselerin oruç tutmaları farz değildir. Ancak bu kimseler yine de oruç tutacak olsalar, tutmuş oldukları oruç geçerlidir. Şayet kendilerine verilen bu ruhsatı kullanır da tutmazlarsa, o zaman da tutmadıkları gün sayısı kadar daha sonra tutarlar. Bu hususla ilgili olarak Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurulur:
“Oruç sayılı günlerdedir. Sizden her kim o günlerde hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar. Oruç tutamayanlara fidye gerekir. Fidye bir fakiri doyuracak miktardır. Her kim de, kendi hayrına olarak fidye miktarını artırırsa bu, kendisi hakkında elbette daha hayırlıdır. Bununla beraber, eğer işin gerçeğini bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara 2/184)
Aynı zamanda hayız, hâmile ve emzikli kadınlar da, oruçtan muaf tutulmuş olup, bunlar, mazeretleri sona erince, tutamadıkları gün sayısınca oruçlarını kaza ederler.